1 Şubat 2012 Çarşamba

Bir Gün


                                                        

Kitabın Adı: Bir Gün
Yazarı:Davıd Nıcholls
Yayınevi: Pegasus
Sayfa Sayısı: 535
Okuma Sürem: 2 gün
   Kitapla Tanışmamız:Tıpkı Osmancık gibi öncesinde filmini izlediğim bir kitap… Aslen çok film izleyen biri olmamama rağmen ikidir böyle filmini izlemiş olduğum kitapları okuyorum.
   Aylarca raflarda görüp hafif bir merak duyduğum halde belki de günümüzde yazılan aşk hikayelerine olan önyargım yüzünden alıp okumaya yeltenmediğim bir kitaptı. Filmi çıktığındaysa Anne Hathaway sevdiğim bir oyuncu olduğundan yakın bir arkadaşımla filme gitmeye niyetlenmiştim. Ama son anda planımız iptal oldu ve ben bir daha fırsat bulamadığımdan filmi izleme fırsatı da yatmış oldu. Geçenlerde filmi internetten izledim. Filmi beğenseydim kitabı okumak için heveslenebilirdim ama filmi çok başarılı bulmadım. Aradan zaman geçti. Birkaç gün önce İngilizcesi benden çok daha iyi olan ablam kitabın İngilizcesini okumaya başladı. Aslında epey hızlı gitmesine rağmen sonunda dayanamayıp Türkçesini almış. Böylece nihayet bende kitabı okuyabildim.
   Konusu: Üniversitenin mezuniyet gecesinde tanışan Emma ve Dexter yıllardır arkadaştırlar. İşçi bir aileden gelen idealist ruhlu Emmanın gurur ve utangaçlığı, zengin bir ailenin oğlu olan hovarda ruhlu Dexter’ın ise Emmaya hiçbir zaman yeterince odaklanamayışı aralarındaki büyük aşkı fark etmelerine engeldir…
Düşündürdükleri:
·         Kitabın konusuna bakıldığında aslında son derece klişe görünüyor. Kitabı başından beri okumamamın sebeplerinden biri de buydu sanırım. Konuyu okumuş ve “Yine mi.?” demiştim. Gerek fakir kız zengin oğlan konusu, gerek trajik sonu… Bu klişe konu günümüz dünyasına adapte edilmiş. Ama bir şeyler eksik olmalıydı ki ben kitabı beğenmeme rağmen tutkuyla sevmedim. Sanırım kitaptaki eksik de buydu. Yıllar süren bekleyişin sonunda son derece basitçe -özel sözler, gözyaşı, yada ilginç bir sahne olmadan- bir araya gelişleri, son bölümde Dexter'ın sadece iki yıl sonra yeni bir sevgili bulması ve en kötüsü de beraber 3-4 yıl geçirdikten sonra sanki aralarındaki sıradan ve öylesine bir ilişkiymiş gibi sıkılmaya başlamaları… Bunun açıklaması gerçekçilik de olamaz bence çünkü iki insan birbirini sevdiğinde 3-4 yıl, en azından monotonlaşmak için yetersizdir. Ki aralarındaki ilişki öyle sıradan bir aşktan ibarette değil. Uzun lafın kısası kitapta da tıpkı filmde olduğu gibi tutku eksikti. Ve bu da benim günümüz aşk hikayelerine olan olumsuz bakışımı perçinledi. Son zamanlarda olan her şey gibi kitapta bir parça yüzeysellik hakimdi.
·         Kitapta çok başarılı bulduğum kısımlardan biri Dexter’ın sarhoş bir halde annesini ziyarete gittiği bölümdü. Sarhoş, hap kullanan darmadağınık yaşayan bir insanın durumu, o kafa karışıklığı mükemmel yansıtılmış.
·         Zamanın insanlara ve ilişkilere yaptıkları da çok iyi anlatılmış. 20li yaşlarda yakışıklılığı sayesinde Dexter’ın yıldızı parlarken 30’larda zekası sayesinde Emma öne çıkıyor ve Dexter çekiciliğiyle beraber şöhretini de kaybediyor. Ama ikisi de sürekli bir eksiklik içinde. Buraya kadar tamam ama bir araya geldiklerinde artık kendilerini tamamlanmış hissetmeleri, o mutsuzluktan kurtulmaları gerekmez miydi. Ama öyle olmadı. İşte tutku eksikliği derken bundan bahsediyorum.
·         Kitap eleştirisinin dışına çıkmak istemem ama kitabı okurken onların maddi durumlarının ve buna bağlı olarak karakterlerinin bir araya gelememelerinde beklide 1 numaralı unsur olduğunu görüyoruz. Ama filmde onların maddi durumları, aile kökenleri yeterince iyi verilemediğinden film insana manasızmış gibi geliyor.
·         Ve son olarak yazarın dilini çok eğlenceli bulduğumu belirtmeliyim.

Derkenar:
·   "Üniversite şehrinde yaşamak herkesin ayrıldığı bir partide tek başına kalmak gibiydi."
·    "“Şaka, şaka” demek, insanın aslında tam da kastettiği şeyi söylemiş olduğu manasına gelirdi."
·    "Eğer okulda öyle parlak, iyi görünümlü ya da popüler değilsen ve günün birinde bir şey söylediğinde biri buna gülerse,buna dört elle sarılırsın, öyle değil mi?"
         (Aslında genelde popüler olup kabul gören kişiler doğal davramakta özgür olurlar bu yüzden hiçbir zaman samimiyetsiz, kendini tekrarlayan durumuna düşmezler. Böyle olmayan kişilerin durumuysa yukarda anlatılan gibi maalesef… )