28 Ağustos 2013 Çarşamba

Mekan'da(cafenin ismi bu.) hep gördüğüm iki yeşil şişe ve 2 kırmızı kutu vardı. her gidişte bakıp; "yeterince param olduğunda alıcam." dediğim. onlara her seferinde bakmak, onları eve getirip rafa yerleştirdiğimi hayal etmek... hayal etmek öyle tatlıydı ki, yazın başından beri neredeyse her gidişte fazlasıyla param olduğu halde erteliyordum onları almayı. Hep bi bahanem oluyordu ertelemek için. Son gidişimde gördüm ki yeşil şişelerim gitmiş. kırmızı kutumun ikizi de. garipti. üzülüp üzülmediğimi anlayamadım. daha da çok evimdeki bir eşyamı kaybetmiş gibiydim. azıcık telaşlandım. yine de kedimi bir kaç gün ortalarda göremediğimde hissettiğim "nasılsa döner" telaşı kadardı ancak duyduğum.
iki gün önce emineyle buluştuk mekanda. ik olarak kararlaştırdığımız buluşma saatimizi bir saat önce arayıp iki buçuğa erteledim. üçe doğru ordaydım. o da üç buçuk olmadan oradaydı. her işimiz böyle bizim. vel hasılı kelam, onu beklerken bir dergi aldım elime, cam kenarına geçip oturdum. dergi bayattı, hava sıcaktı, mescit dolu olduğundan namazımı da kılamıyordum beklerken; öyle gözüm kaymış raflara. kırmızı, desenli baharat kutum dört tane olmuştu =) tevkkülüm boşa değilmiş meğer- zaten hiç bir zaman boşa değildir ya... şaşırdım, ortadan kaybolan kedimi yanında bir kaç yavrusuyla gördüğüm zaman kadar. Gülümsedim. hepsini çok sevdim.
sanırım o kutuyu asla almayacağım. alacak olsam, ilk gördüğüm gün alırdım. hayatta bazı şeyler vardır, hep vaktimiz olunca yapacağımızdan söz ettiğimiz, niyeyse bir türlü fırsat olmaz. eğer insanın yapacağı varsa, o iş bir şekilde oluyor, eğer yapmayacaksam zaman olmuyor, halim olmuyor, malzeme yetmiyor... misal kitap okumak, yolda okurum, yatmadan önce okurum, eğer güzel kitapsa o gece uyumam ama onu okurum. elimde kitap olmadan hiç bir yere gidemem. kitap okumayacağımı bildiğim bir yere giderken bile yanıma kitabımı almadan gidemem. dün havuza giderken poşete sarıp sarmalayıp götürdüm. okuyamadım ama götürmediğimde bir uzvum eksikmiş gibi oluyor. alt kata inerken bile kitapla inerim, bi yandan televizyon izleyip veya muhabbet edip bi yandan okumaya çlışırım. dikkatim dağınık zaten, ikisine birden yetişemiyorum, ama kitabı yanıma almadan duramıyorum. banyoda şampuanın arkasındaki yazıları, otobüs beklerken duraktaki reklamları.... konuşmadığım ve yazmadığım her an okuyorum, üçünü de yapamıyorsam içimden konuşuyor, hayali diyaloglar kuruyor, hikayeler kurguluyorum.
şimdi böyle yazınca kendimi saplantılı bir insan gibi hissettim. öyle değilim, yani sanırım =)
şu an ayşenin tavşanı odamda zıplıyor ve kızların bana yaptıkları dev minderi kemiriyor. öyle tatlı ki!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder